14 Nisan 2014 Pazartesi

Ekosistem Nedir?

     Sözlük anlamı: Canlı topluluklarını ve bunların içinde yaşadıkları ortamı kapsayan bütün.
     Ekosistem, belirli bir alanda bulunan canlılar ile bunları saran cansız çevrelerinin karşılıklı ilişkileri ile meydana gelen ve süreklilik arz eden ekolojik sistemlere ekosistem denirekosistem
     Ekosistem aynı zamanda bir besin ağı ile şekillenmektedir. Ekosistem, küresel ölçekte bir düzeni ifade etmekle beraber yerel ve korunaklı bir sistemin varlığına da atıfta bulunabilir. Örneğin eğer söz konusu ekosistem bir tarım alanı içinde gelişiyorsa buna agroekosistem adı verilir.
     Karşılıklı olarak madde alışverişi yapacak biçimde birbirlerine etki yapan organizmalarla (biyotik), bitki ve hayvanların birbirine eklemlendiği ve ayrıca kaya, toprak gibi fiziksel çevre faktörlerinin (abiyotik) bir arada bulunduğu herhangi bir doğa parçası bir ekosistemdir.
     Fakat ekosistemler çok zarar görüyor ve bu ekosistemleri korumalıyız.Ekosistemler bozulduklarında ise çevreye zarar veriyor.   

Ekosistemdeki bozulmaların çevreye etkileri

Ekosistemdeki bozulma bir bütün olan çevrenin yapı ve işleyişini olumsuz etkiler Bazı varlıkların azalması diğer bazı varlıkların azalmasına da neden olur. Madde döngülerinin gerçekleşmesi zorlaşır. Sonuçta doğadaki enerji tükenmeye doğru gider.
1- Dünya Coğrafyasının Değişmesi.
2- İklimin Değişmesi.
3- Erozyonların Oluşması.
4- Su Kaynaklarının Azalması.
5- Enerji Kıtlığının Başlaması.
6- Canlı Çeşitliliğinin Azalması.

     İstanbul Boğazındaki ekosistemde ise onlarca canlı yaşamaktadır.Martısından balığına,yunusundan uskumrusuna...İstanbul Boğazı’nda bu denli farklı türden balığın bulunmasının sebebi, aslında akıntılar ile sürekli karışan Ege-Marmara ile Karadeniz sularının içindeki türlerin neredeyse tamamına yakınını barındırmasıdır. Teknik olarak değerlendirildiğinde jeolojik bir fay çöküntüsü olan İstanbul Boğazı, aralarında iki katlık bir tuz oranı bulunan Marmara ve Karadeniz’de yaşayan canlıların tümü için önemli bir geçiş noktası halindedir.
Sardalya: İnsan sağlığı için son derece önemli olduğu ortaya çıkan Omega 3 yağ asitleri yönünden son derece zengin olan Sardalya, Hamsi balığının biraz daha büyüğü olarak tabir edilse de, yağlı yapısı onu daha dayanıklı bir balık kılar. Yeşilden gümüşi beyaza doğru değişim gösteren renkleri ve yanal çizgisi etrafındaki siyah noktacıkları, onu benzerlerinden daha kolay ayırt etmemize yardımcı olur. Kasım ve Ocak ayları haricindeki tüm dönemlerde üreme kabiliyeti olan balıklardandır ve her bir yumurtlamada 20.000 kadar yumurta bırakırlar.
Hamsi: Küçük boyutlarına rağmen son derece besleyici ve lezzetli olan Hamsi, Karadeniz’den zaman zaman boğazı kullanarak Marmara’ya da geçer. Yoğun sürüler halinde dolaşan bu balıklar, özellikle kış aylarında bol miktarda avlanarak düşük fiyattan pazara sunulur. Büyük bir üreme göçünün parçası olarak boğaza yaklaşan Hamsi, özellikle büyük balıkçı gemileri tarafından hızlıca çevirme ağları ile toplanır. Hamsi avcılığının en büyük sorunlarından biri, yumurta dökmeden avlanan balıkların, popülasyonunun devamını sağlayacak gücü yakayamayarak sayılarının azalma göstermesidir. Bu sebeple, mutlaka av yasaklarına uyulacak şekilde avlama yapılmalıdır.
Lüfer: 1 Eylül ile 31 Mart tarihleri arasında av sezonunda olan lüfer, boğazdaki ekonomik değeri en yüksek olan canlılardan birisi. Çok keskin dişlere sahip olan bu balık, özellikle karvior-kanibalist beslenme şeklini gösterir. En lezzetli olduğu dönem sonbahar ile kış aylarındadır. En iyi, güneş doğarken canlı yemlerle avlanabilir.
Karagöz: 1 Ağustos ile 31 Mart tarihleri arasında avlanmasına izin verilen Karagöz, kuyruk sapı kısmındaki büyük siyah leke ile özelleşen bir balıktır. 
Sinarit: Tıpkı Karagöz’de olduğu gibi 1 Ağustos ile 31 Mart tarihleri arasında avlanabilen bu balık, denizlerde ağırlık ve büyüklük yönünden en iyi hale gelebilen türlerden biridir. Saldırarak avlanan bir balık olduğundan, avcılığında da parlak ve ilgisini çekecek hareketli materyaller kullanılır. Taşlık ve kayalık diplerde, enkaz ve batıklarda sıklıkla rastlanır.
Trança: Denizde karşılaşılabilecek olan en inatçı, hırçın ve güçlü balıklardan birisi olan Trança, genellikle kıyılarda kolayca yakalanabilecek bir balık değildir. Karanlık, derin, taşlık zeminlerde ve kayalıkların arasında sıklıkla rastlanır. Avcılığında canlı yemler ağırlıklı olarak kullanılır. Yemin çeşitleri ise sübyeler, kalamar, karides ve küçük balıklar olarak sıralanabilir.
Çipura: Çeşitli boylarda çeşitli isimler alan çipura, Türkiye’de, özellikle Ege’de çok yaygın şekilde yetiştirilip avlansa da, boğaz bölgesinde de avcılığı yapılan önemli türlerdendir. Balıkçılar arasında da yaygın olarak bilinen şekli ile çipura, son derece temkinli, tedirgin ve aynı zamanda ürkek bir balıktır. Gördüğü yeme direk olarak saldırmaz, onu ilk önce uzaktan izler ve takip eder. Beslenme alışkanlığı içinde tükettiği kabuklu canlılar, onun güçlü bir çeneye sahip olduğunun en önemli kanıtıdır.
Levrek: Çipura ile birlikte Türkiye’de en fazla yetiştiriciliği yapılan balıklar arasındadır. İstanbul Boğazı’ndaki populasyonunda aşırı avcılığa bağlı azalma mevcuttur ve bu durum, halen tür için büyük bir tehdittir.
Zargana: İnce, uzun, esnek, kıvrak ve parlak derisi ile suyun içinde olduğu kadar suyun dışında da büyük ilgi gören Zargana, suyun daha çok ışık alan bölgesinde yaşar ve orada beslenir. Vücut yapısı ile ters orantılı olarak son derece hırçın ve saldırgan bir yapı gösteren bu balık, tipik şekilde diğer balıklar, yumuşakçalar ve kabuklularla beslenir. Boğazdan Ege’nin güneyine kadarki su alanında yayılım gösterir. Sıcak havalarda açıkta, soğuk havalarda kıyılara yaklaşır. Sürüler halinde dolaşır, suyun içinde ok misali ilerler.
Kefal: Farklı sulara olan tolerans yüksekliği ile en ilgi çekici balık türlerinden birisi olan kefaller, İstanbul Boğazı’nda, özellikle ağız kısmında Marmara Denizi’nin karakteristik özelliğini gösterme eğilimli Haliç çevresinde üreme ve saklanma amaçlı olarak yılın belli aylarında toplanır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder